Sarıyer tarihinden...
- İrfan Kaban
- 19 Kas 2016
- 3 dakikada okunur
Antik çağın Skletrinas kıvrılırdı Çırçır suyunun bulunduğu vadide…göz alabildiğine yayılırdı güller…Gülistan… gül kokusuna kuş şakımaları eşlik ederdi ve kaptırmamak olası değildi renk benek kelebeklerin albenisine… Şimdi yerinde yeller esen bir cennet…Hep insanlar cennetten kovulacak değildi ya , cenneti kovmuş bu kere insanlar… Antik çağda bir burun,sonraları Mesar veya Mezar burnu demişler adına,Megaralılar Simas demiş. Bir de hikayesi var, şimdilerde unutulmuş gitmiş... O burunda bir heykel yükselirdi: Aphrodite heykeli...Bilindiği üzere Aphrodite Roma mitolojisinde karşımıza Venüs olarak çıkar.Venüs Meretricia yontusu...

İnsan soyutlamasının üretim gücü şaşırtıcıdır.Tanrıları ve Tanrıçaları yaratırken de bu yeteneğin zirve yaptığına tanık oluruz. İşte!Bir tanrı saltanatının çöküş öyküsünden yaratılmış Aphrodite efsanesi... Kronos,babası Uranos'u devirirken,bir orakla babasının cinsel organını keser.Kesilen organı denize atar ve olaylar gelişir:
"Dalgalı denize atar atmaz onları Gittiler engine doğru uzun zaman Ak köpükler çıkıyordu tanrısal uzuvdan Bir kız türeyiverdi,bu ak köpükten. Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız, oradan da denizle çevrili Kıbrıs'a gitti Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça, yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu narin ayaklarının bastığı yerden Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar, bir köpükten doğmuş olduğu için"
Aphrodite, çoğu yerde altın sıfatına bürünerek karşımıza çıkar.O cilveli olandır,cilvesi albenisini artırdıkça artırır ve bunun yanında tartışılmaz bir gönül alıcıdır.Sevgiyi ve sevişmeyi simgeler. Tüm tanrıları hatta ölümlüleri kendine aşık etmesi boşuna değildir.Çok sevgilisi varmış! Varmış ama sadakat nedir bilmezmiş... Bu kadar mı?Değil tabi ki...Güzel Tanrıça doğaya da söz geçirirmiş:Tek bir tatlı bakışıyla kudurmuş dalgaları sakinleştirir,nefesi ile deli gibi esen azgın fırtınaları dindirirmiş. E tabii böyle olunca denizciler için vazgeçilmez olmaz mı?Öyle de olmuş,işi denizde olanların baş tacı olmuş...Tabi kendisi değil, çünkü o insan soyutlamasının ürünüymüş ama ya heykelleri?Heykelleri hem ekmek kapısı ve hem de umut kapısı olmuş... Deniz yoluyla heykelin olduğu yere gelenlerden Aphrodite'nin ücretini talep eden çok güzel,zeki ve becerikli bir kadın varmış: Simaithia... Rivayet odur ki,Alkibiades'in aşkıdır ve oyun yazarı Aristophanes'e (MÖ. 427-386) göre kottabos oynamaktan sarhoş olan gençler tarafından kaçırılan hayat kadınıdır. Kottabos'un anlamı antik çağda lamba ayaklığı oluyor.Antik çağ Sicilyalıları arasında oynanan bir oyunun da adı böyle anılmaktadır.Bu oyunda oyuncu lamba ayaklığı üzerinde duran bir figüre ağzından şarap damlaları fırlatmaktadır.İsabet ettiren oyuncunun çıkardığı şarap sesi oyuncunun aşkta kazanacağına dair bir alamet olarak kabul edilmiştir.Oynarken hatırı sayılır miktarda şarap içiyor olsalar gerek... Sicilyalı denizcilerin uğramazlık edemeyecekleri Aphrotide heykeli ve sarhoş olunca onu somutlaştırdıkları hayat kadını Siminthia ve tabi onu kendilerine alıkoyarak kaçırmaları meselesi... Sonraları hayat kadınlarının ismi genellikle Siminthia anılır olmuş.Dönemin moda ismi halini almış. Öne sürüldüğüne göre,her adı kısaltmak alışkanlığında olan halkın dilinde Siminthia'a da Simas olup çıkıvermiş. Anlaşıldığına göre bir burun üzerindeki Aphrodite heykelinin ücretini toplayan kısaltılmış adıyla Simas isimli fahişe bugünün Sarıyer'inin ilk adlarından birine adını yazdırmış...
17.Yüzyıl.Üzüm bağları.Ve,içinden bir dere geçen Solak Çelebi Bahçesi... Burada doğa bir başka yeniler kendini baharla Çiçeklenir;çiçek kokar… Yeşillendikçe gölgelenir, bülbül sesleriyle dinlenir. Ve 4 üncü Murat şöyle der:”Mekke ve Medine’nin hizmetkarı olduğum halde,böyle bir harika bahçeye(sevgililer bahçesine)sahip değilim.”

Çünkü 4 üncü Murat Sarıyer deresinden Bekardere’ye doğru gitmiştir. Yeşilin her tonuyla çalkanıp boy attığı denizin içinde bulmuştur kendini…sayısız gelen çeşitte çiçeklerin, bitkilerin görücüye çıktığı doğa panayırıdır karşılaştığı…Evliya Çelebi (1611-1682) Sarıyer için şunları yazıp iletmiş kendisinden sonraki nesillere:“Leb-i deryada bin kadar bağlı bahçeli haneleri olup,iki mahalle Müslim ve yedi mahalle Hıristiyan vardır;burada da Yahudi yoktur.Bir cami,bir mescidi,bir hamamı vardır. Hıristiyanları da balıkçı,meyhaneci,gemicidir.7000 Bağı vardır,cümle dağları bağlarla tezyin olunmuştur. Lal renkli sulu kirazları meşhurdur.Hisar kirazı adı ile meşhur olan Gülnar bu Sarıyar’da yetişir ki,her birinden yüz damla su çıkar. Methine söz yetmez.Her sene İstanbul halkı bu şehirde sohbet eder.
Comments